Hırvatistan ve Sırbistan arasında “Soykırım” Düellosu
 

    Hırvatistan ve Sırbistan birbirini “soykırım” suçlaması ile mahkemeye verdi. Zagreb ve Belgrad bütün güçleri ile bu sert kamplaşmanın sonucu bekliyorlar. Bu düellonun sonucu sadece Balkan tarihi için değil, aynı zamanda küresel ölçekte de birçok yankı uyandırabilir

    Balkanlar’da toplar yerini dosyalara, generaller de hukukçulara bıraktı. Devletler kamuflajları gardıroplara asıp, yerine cübbeleri çıkardı ve savaş meydanlarının ardından mahkeme salonlarında muharebelerini sürdürüyorlar.

 

   İlk Hamle Hırvatistan’dan Geldi…

   Bu konuda ilk hamle Hırvatistan’dan geldi. 17 Kasım 2008’de BM’nin Lahey’deki mahkemesi Hırvatistan’ın 1999’daki başvurusunu 17 yargıcın onayı ile görüşme kararı aldı. Mahkeme Başkanı Yargıç Rosalyn Higgins Sırbistan’ın itirazını ret etti. Hırvatistan, eski Yugoslavya’nın mirasçısı Sırbistan’ı Hırvatistan’ın bağımsızlık savaşı sırasında Hırvat halkına soykırım uygulamakla itham ediyor.

   Eğer Hırvatistan planlandığı gibi 2009 veya 2010’da AB’ye katılımını gerçekleştirirse, ondan sonra müzakerelere başlayacak olan Sırbistan’a karşı çok büyük bir avantaj elde edecek.

   Katliam mı, Soykırım mı?

   25 Haziran 1991’de Hırvatistan’ın Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti (YSFC)’nden bağımsızlığını ilan etmesinin ardından Yugoslav Halk Ordusu (JNA) çetelerin de desteği ile Sırp olmayanları sürmeye başladı. Özellikle Hırvatistan içinde yer alan bölgelerde yaşanan bu olaylarda siviller zarar gördü. Sırp ordusu birkaç ay içinde Hırvatistan’ın üçte birini ele geçirdi ve binlerce Hırvat sivil hayatını kaybetti. Hırvatistan’da Knin yakınlarındaki Kijevo’da etnik temizlik yaşandı. Zagreb’e göre Batı ve Doğu Slavonya bölgeleri ile Dalmaçya’da 14.000 ölü ve 55.000 yararlı ile 5902 köy ve kentin yerle bir edilmesi soykırım anlamı taşıyor.

   Sırbistan Suçlamaları Ret Etti

   Belgrad o dönemde yaşananların soykırım olmadığını savunuyor. Sırp makamlar o dönemde birtakım suçların işlediğini, ancak bunun hiçbir zaman soykırım olmadığı görüşünde. Hırvatistan’ın bağımsızlık savaşı sırasında Hırvatistan’daki Sırplar merkezi hükümetin desteği ile güçlü oldukları bölgelerdeki Hırvat toplulukları sürmüşlerdi. O dönemde binlerce Hırvat öldürüldü ve yerleşimler yağmalandı. Belgrad olanları inkâr etmiyor, ancak soykırım olarak da tanımlanmasını doğru bulmuyor. Bu durumun Sırbistan’ı soykırım suçlamasından mahkûm ettirebileceği de kesin değil.

   Sırbistan’ın Kozları

   Belgrad kendisini Hırvatistan’ın hamlesi karşısında güçsüz hissetmiyor. Bunun bir dizi nedeni var. Her şeyden önce mahkemenin Bosna-Hersek konusunda verdiği karar emsal teşkil ediyor.

   Ayrıca “her iki tarafta da kurbanların ve sanıkların olduğu” gerçeği de o dönemde yaşanan sürecin soykırım olarak tarifini zorlaştırıyor. Belgrad’ın önemli dayanaklarından birisi de bugüne kadar hiç kimsenin bu konuda mahkemeye gitmemiş olması. Belgrad’a göre, eğer bir soykırım yaşanmış olsaydı, bu konuda Lahey’de eski Yugoslavya konusuna bakan mahkemeye şikâyetler olması gerekirdi.

   Belgrad’a avantaj sağlayan bir diğer argüman ise Sırbistan’ın o dönemde henüz BM üyesi olmaması. Dolayısıyla Sırbistan’ın üye olmadığı bir kurumun kurallarına uymak mecburiyeti olmadığı için, bir yükümlülüğü de bulunmuyor.

   Bosna-Hersek Kararı

   Daha önce Bosna-Hersek de Sırbistan’ı soykırımla suçlamış, ancak bir netice elde edememişti. Mahkeme Belgrad’ın “Bosna’daki Sırp milislerin işlediği cürümler nedeniyle mahkûm edilemeyeceğine” hükmetmişti. Uluslararası Mahkeme Bosna-Hersek konusunda Sırpların 1995’te Srebrenica’da 8.000 sivil öldürülmesini soykırım olarak tanımlamış, ancak Sırbistan’ın 1992’de toplama kampları kurmasının soykırım ile ilgili olmadığına karar vermişti. Mahkeme 2007’deki kararında Belgrad’ın Bosna’daki Sırp milislerin cürümlerin sorumlu tutulamayacağına hükmetmiş ve BM Savaş Suçları Mahkemesi’nin konu ile ilgili Sırp Lider Slobodan Miloseviç’i suçlayan dosyasını kabul etmemişti.

   Göze Göz, Dosyaya Dosya

   Uluslararası Mahkeme’nin Hırvatistan’ın başvurusunu kabul etmesinin ardından Sırbistan da harekete geçti ve Hırvatistan’ı soykırım ile suçladı. Hırvatistan’a uzlaşma ve barışma teklif eden, ama teklifine karşılık görmeyen Sırbistan misilleme kararı aldı. Belgrad’ta hukukçular dosya hazırlıyor. Hırvatistan-Sırbistan ilişkileri bu düello ile savaş sonrasındaki en sert düzeye ulaştı. Sırp Dışişleri Bakanı Vuk Jeremic’in Hırvatistan’a yönelik “dümdüz” beyanatları, Belgrad’ın Hırvatistan’ı 90’lı yıllarda işlediği suçlardan dolayı mahkûm ettirmek istediğini gösteriyor. Ayrıca Sırbistan bir adım daha ileriye giderek, Hırvatistan’ın 2. Dünya Savaşı sırasındaki suçlarını da dosyaya koyacak.

   2. Dünya Savaşı ve Hırvatistan

   Sırbistan açısından 2. Dünya Savaşı dönemine ilişkin suçlamalar ayrı bir önem taşıyor. Almanya’nın Yugoslavya Krallığı’na saldırmasından dört gün sonra 10 Nisan 1941’de Wehrmacht Zagreb’e ulaştı. Hırvatistan Almanya’nın himayesine girdi ve Ante Pavelic Bağımsız Hırvatistan Devleti’nin başına getirildi. Pavelic faşist bir rejim kurdu. Bu dönemde Hırvatistan’da Museviler, Sırplar, Çingeneler ve muhalifler sistemli bir biçimde öldürüldü.

   Mayıs 1941’de Papa 12. Pius Pavelic’i Vatikan’da kabul etti. 750.000 Ortodoks Sırp, 60.000 Musevi ve 26.000 Çingenenin öldürüldüğü, ayrıca 240.000 kişinin zorla Katolik yapıldığı bu dönemde, birçok suç işlendi. Vladimir Ddjer’in “Yugoslav Auschwitz’i Jasenovac ve Vatikan” adlı kitabına göre, toplama kamplarında Fransiskan ve Katolik rahipler görev yaptı. Bu kişiler savaştan sonra Arjantin’e kaçırıldı. Ayrıca Pavelic’in savaş sırasında Musevilerin, Çingenelerin ve Sırpların elinden aldığı servetin 200 milyon İsviçre Frangı’nı Vatikan’a verdiği de iddia ediliyor. Alman Willi Korte ve ABD’li Mark Masurovsky’nin ulaştığı ve açıkladığı belgeler bu iddiaları teyit ediyor. Yıllar sonra başka bir papa, 2. Jean Paul o dönemde; 1941’de Vatikan-Pavelic ilişkisini kuran Kardinal Alojz Stepinac’ı kutsadı.

   Adına “Hırvat Auschwitz’i” de denilen Jasenovac toplama kampı ile simgelenen bu dönemin sonunda “Ustaşa rejimine” karşı komünist ayaklanma yaşandı. Partizan hareketi 1942-1943’te Josip Broz Tito ve Andrija Hebrang gibi isimlerin liderliğinde başarıya ulaştı. Hırvatistan o dönemdeki devlet ve rejim ile bir bağlantısı olmadığını savunuyor. Buna karşılık Sırbistan bayrak, milli marş, rütbeler, işaretler, yöneticiler ve diğer bazı ölçütlere göre Hırvatistan’ın Bağımsız Hırvatistan Devleti’nin devamı olduğunda ısrar ediyor.

   “Fırtına (Oluja) Operasyonu”

   Sırbistan’ın hazırladığı dosyada en çok “Fırtına (Oluja) Operasyonu” yer alacak. Sırplar, Hırvatları, Ağustos 1995’te Hırvatistan’da Sırp soyluların yoğun olarak yaşadığı ve “Kranija” olarak nitelendirilen yerleri işgal ederken savaş suçu işlemekle itham ediyor. Fırtına Operasyonu, eski Yugoslavya’da yaşanan savaşlar dizisi içindeki her yönüyle en kapsamlı operasyonlardan birisi olarak kabul ediliyor. Hırvat ordusu ve polisi Zagreb’in uluslararası siyasi dengelerdeki avantajını da kullanarak Krajina’ya saldırmış ve 250.000 Sırpı Hırvatistan’dan Sırbistan’a sürmüştü.

   Balkan Barışı Ertelendi

   Yaşanan süreçten en çok Balkanlar’da kurulmaya çalışılan istikrar zarar görecek. Çok sayıda etnik ihtilafın ve sınır anlaşmazlığının etkisindeki Balkan Yarımadası’nda, yakın ve uzak tarihteki travmalar gündemi belirmeye devam ediyor. Balkan ülkeleri için AB üyeliği, katılım hedefi, Avrupa perspektifi ve AB ile komşuluk ortak bir gelecek için yeterli tutkuyu sağlamadı. Hırvatistan ve Sırbistan arasındaki mahkeme savaşı uzun yıllar sürecek. Her durumda mahkemenin vereceği karar benzer başka konular için emsal teşkil edecek.